Çatalhöyük Neolitik Kenti
Günümüzden tam 9 bin yıl önceki tarihsel süreçte insanlığın hem sosyal hem de kültürel evrimine benzersiz kanıtlar sunan Çatalhöyük Neolitik Kenti, tarım toplumuna ve yerleşik hayata geçişe tanıklık eden eşsiz bir arkeolojik alandır. İnsanlık tarihinin kilit alanlarından biri olarak kabul edilen ve olağanüstü evrensel değerlere sahip olan kent, 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.


Konya’nın Çumra ilçesine 11 kilometre uzaklıkta yer alan Çatalhöyük, sekiz bin kişilik yoğun nüfusu ile insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İyi korunmuş bir Neolitik yani Cilalı Taş Devri yerleşim yerinin nadir bir örneği olan antik kent, ismini doğu ve batı yönlerinde yer alan iki höyükten almıştır.

Doğu ve batı höyükleri
Höyükler, depremler ve savaşlar gibi yıkımlar sonucunda yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşmaktadır. Bu nedenle farklı tarihlere ait çok evreli bir arkeolojik yerleşim ve kalıntı alanı oluştururlar.
Çatalhöyük’teki doğu ve batı höyükleri farklı yükseklikte iki tepe şeklinde yer almaktadır. Doğu höyüğü, Neolitik Çağ, batı höyüğü ise Kalkolitik Çağ’da yerleşim alanı olarak kullanılmıştır. Doğu höyüğünde kazılar, Çatalhöyük’ü ilk keşfeden İngiliz Arkeolog James Mellaart ve ekibi tarafından 1961-1965 yılları arasında yapılmıştır ve birbirlerine bitişik kerpiç evlerin yer aldığı 18 neolitik yerleşim katmanı ortaya çıkarılmıştır. MÖ 7400 ila 6200 yılları arasına tarihlenen katmanlarda yerleşik hayata geçişi gösteren pek çok kalıntı ve bilgiye ulaşılmış, mimari ve sanat eserlerini de içinde barındıran önemli bir arşiv oluşturulmuştur.
Batı höyüğü ise MÖ 6200 ve 5200 yılları arasına tarihlenmektedir ve Kalkolitik Çağ’a ait özelliklere sahiptir. Höyük, doğu höyüğünün ilk dönemlerinde görülen kültürel yapının devam ettirildiğini açığa çıkarmaktadır. Ayrıca batı höyüğünün üst katmanlarında Bizans ve Helenistik Dönem’e ait çanak-çömlek kalıntıları ve Bizans Dönemi’ne ait mezar çukurları da bulunmuştur.

Kümelenmiş evler
Çatalhöyük, MÖ 5500 yılına tarihlenen ilk ev mimarisi ile insanlığın mimari tarihine önemli bir ışık tutmaktadır. Kent genelindeki konutların boyutları ve yerleşim düzenleri, toplumsal ve eşitlikçi ideallere dayanan erken bir şehircilik örneği göstermektedir.

Evlerin bu kadar yan yana olmasının nedeni ilk zamanlarda güvenliğin sağlanması olarak değerlendirilmiş olsa da, hiç bir savaş ve yıkım izine rastlanmaması, ayrıca kentin surlarla sınırlanmış olmaması bu düşünceyi geçersiz kılmıştır. Tahmin edilen neden, aile bağlarının kuvvetli olması ve insanların kolektif bir yaşamı tercih etmiş olmalarıdır.
Tek katlı olan evler, kerpiç tuğlalardan ve ağaçtan yapılmıştır. Düz çatılar, duvarlar arasına yerleştirilmiş ağaç dikmeler üzerine gelen kirişlerle oluşturulmuş, kamış ve sıkıştırılmış kil ile kaplanmıştır. Evler genellikle iki odadan oluşmaktadır. Odalarda, ev içi yaşamı kolaylaştırmak için yükseltilmiş platformlar ve depo olarak kullanılan alanlar bulunmaktadır.

Evlerin iç duvarları pürüzsüzlük elde etmek için beyaz renkte bir sıva ile sıvanmıştır. 160 kat sürüldüğü saptanan sıvaların çatlamaması için içine bitki sapları ve yaprak parçaları eklenmiştir. Duvarlara geometrik şekiller, kilim desenleri, iç içe geçmiş daireler, yıldızlar, çiçek motifleri, av ve dans tasvirleri yapılmıştır. Ev içi duvarlarda, çizimlerin ve resimlerin dışında, kille sıvanmış gerçek boğa, geyik ve koç başları da yer almaktadır. Ayrıca, duvar bezemesi olarak insan ve hayvan rölyeflerine de rastlanmıştır.

Mezar olarak da ev içleri kullanılmıştır. Kazılarda özellikle ocak altlarında, ana odalar içindeki platformlarda ve yatak altlarında mezarlar bulunmuştur.
Sokaksız ve çöpsüz
Çatalhöyük Neolitik Kenti’nde evlerin ardışık olarak sıralanması nedeniyle kentte sokak bulunmamaktadır. Çatılar sokak işlevi görmekte dolayısıyla ulaşım damlar üzerinden yapılmaktaydı. Damlar, sokak olarak kullanıldığı için günlük yaşamın getirdiği ve özel zamanlarda yapılan bir çok etkinliğin de damların üstünde yapıldığı sanılmaktadır. Tarihsel olarak daha yakın olan katmanlarda damlara yerleştirilmiş ocaklar da bulunmuştur. Bu durum, özellikle elverişli havalarda ortak yeme-içme gibi faaliyetlerin de çatılarda yapıldığını düşündürmektedir.
Evlerin bakımına ve iç temizliğine oldukça önem verilmiştir. Kazılar sırasında evlerin içinde çok az çöpe rastlanmıştır. Evlerin dışındaki kül yığınları çöplerin, yemek ve kanalizasyon atıklarının toplanarak yakıldığını göstermektedir. Evlerin havalandırması ise arazi eğiminden dolayı bitişik evlerle oluşan duvar yüksekliği farklarından ortaya çıkan pencerelerle sağlanmıştır.
Tarıma geçiş ve ticaret
Kazılar sonucunda Çatalhöyük’e ilk yerleşenlerin avcı-toplayıcı bir topluluk olduğu; ortaya çıkarılan 6. katmandan itibaren tarım toplumuna geçtikleri anlaşılmıştır. Çarşamba Nehri’nin bir kolunun o tarihlerde doğu ve batı höyüklerinin arasından akmış olması tarım için uygun olan alüvyonlu toprak yapısını oluşturmuştur. Buğday, arpa ve bezelye tarımı yapılan ilk bitkilerdir. Yetiştirdikleri tahılları korudukları kutuların içinde bulunan heykelciklerin bereket ve koruma amaçlı olarak kutulara konulduğu düşünülmektedir. Tarımın yanı sıra hayvancılıkla da uğraşılmış, sığır ve koyunlar evcilleştirilmeye başlanmıştır.

Çatalhöyük’te yaşayan topluluk, sadece tarıma ve hayvancılığa başlamakla kalmamış, tuz üretmiş, kumaş dokumuş, çanak-çömlek, takı, sepet, kemikten aletler ve ahşap işçiliği yapmıştır. Akdeniz kıyılarından geldiği düşünülen deniz kabuklarından yapılmış takıların kazılarda bulunmuş olması ise farklı yerlerde yaşayan topluluklarla ticaret yaptıklarını kanıtlar niteliktedir.
Sosyal sınıf bulunmuyor
Çatalhöyük, kentleşme evresi yaşamış olan bir yerleşimdir. Diğer neolitik yerleşimlerden bu özelliği ile ayrılmaktadır. Sekiz bini aşan nüfusu hem yerleşimin alansal olarak genişlemesine hem de güçlü bir kültür geleneğinin oluşmasına neden olmuştur.

Yerleşmenin başka bölgelerden gelen göçmenler tarafından değil, küçük bir yerli topluluk tarafından kurulduğu, zaman içinde nüfus artışına bağlı olarak büyüdüğü düşünülmektedir. İlk katmanlardaki evler, üst katmanlara göre daha azdır. Üst katmanlara çıkıldıkça ev sayıları artmaktadır. Bu bulgu, kentin zamanla büyüdüğünü kanıtlamaktadır.
Kentte, evlerden ayrışan saray, tapınak, kamu binası gibi yapılar bulunmamaktadır. Toplumsal yaşamda hiçbir sosyal sınıf ayrımı yapılmamıştır. Ayrıca, kadınlar ve erkekler eşit sosyal statüye sahiptir.
İlk kutsal alanlar mı?
Çatalhöyük’te bulunmuş hiç bir tapınak yoktur. Ancak, figürin ismi verilen tarih öncesi çağlarda topraktan yapılmış küçük heykelciklerden ve duvar resimlerinden anlaşıldığı kadarıyla zengin bir dine sahip oldukları düşünülmektedir. Bu tarz buluntuların yoğun olduğu ve diğerlerine göre daha geniş olan odaların halka açık dinsel alanlar olabileceği tahmin edilmektedir.
Dini mekan oldukları düşünülen bu odaların duvarlarında av ve bereket ile ilgili süslemeler yer almakta, ayrıca meydana gelen doğa olaylarının tasvirleri görülmektedir. Doğu höyüğünde bu özelliklere sahip kırktan fazla yapı ortaya çıkarılmıştır. Eğer bu odalar düşünüldüğü gibi dinsel amaçlı olarak kullanılmışsa, Anadolu’da rastlanan en eski kutsal yapılardır.

Ana Tanrıça heykelciği
Doğu höyüğünde yapılan kazılarda çok sayıda Ana Tanrıça heykelciği bulunmuştur. Pişmiş kilden, mermerden veya kireç taşından yapılmış heykelcilerin boyları 5 ila 15 santimetre arasında değişmektedir. Figürin olarak adlandırılan özenle şekillendirilmiş bu heykelciklerin bazıları bereketi, bazıları da kötülüğü ve ölümü temsil etmektedir.
Güler yüzlü, şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı olarak şekillendirilmiş olanlar yaşamı, bolluğu ve bereketi simgelemektedir. Bu heykelciklerin bazıları doğum yapar şekilde tasvir edilerek bolluk vurgusu daha da belirginleştirilmiştir. Korkunç görünüme sahip olan figürinler bereketi ve yaşamı geri almayı simgelerken, elinde yırtıcı bir kuş bulunan figürinler ise Ana Tanrıça’nın ölüler diyarıyla bağlantısını simgelemektedir.
Bu buluntuların tarihlendirilmesi sonucunda Anadolu’da yer alan en eski Ana Tanrıça merkezlerinden birinin Çatalhöyük olduğu kabul edilmektedir.
Dünyanın ilk haritası
1963 yılında yapılan ilk kazılarda kutsal mekan olduğu düşünülen bir odanın kuzey ve doğu duvarlarında bir harita bulunmuştur. Çatalhöyük’ün kent planı olduğu anlaşılan harita, günümüzden yaklaşık 8200 yıl öncesine tarihlenmiştir. Yapılan karbon testleri artı-eksi 97 yıllık sapma ile MÖ 6200 yılını göstermektedir. Yaklaşık olarak 3 metre uzunluğa ve 90 santimetre yüksekliğe sahip olan harita, dünyanın bilinen ilk haritasıdır. Halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kazılarda son durum
Yaklaşık olarak MÖ 5700 yıllarında, Tunç Çağı’ndan önce terk edilen Çatalhöyük’ten araştırma ve kazılarla ortaya çıkarılan tüm arkeolojik kalıntılar belgelenmiş ve iyi korunmuştur.
Kazı buluntuları Konya Arkeoloji Müzesi’ndedir. Bunların bir kısmı teşhir edilmiş, diğerleri ise depolarda koruma altına alınmıştır.

Kazılar, Cambridge Üniversitesi’nden Ian Hodder tarafından yönetilmekte; İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve ABD’li araştırmacılardan oluşan karma bir ekip tarafından yürütülmektedir. Kazı çalışmalarının 2018 yılına kadar sürdürülmesi planlanmaktadır. Bu tarihten sonra kazı çalışmaları sonlanacak koruma ve restorasyon çalışmaları başlatılacaktır.
Çatalhöyük kazılarının 25. kazı sezonu, 2017 yılı içinde bir sergi ile kutlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder