Edirne Selimiye Camisi ve Külliyesi

Osmanlı sanatının başyapıtlarından biri olan Selimiye Camisi ve Külliyesi, kubbeli yapı mimarisinde büyüklüğü, teknik açıdan mükemmelliği ve olağanüstü estetiği ile üstün evrensel değerlerin tüm özelliklerine sahip olarak 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan önce başkenti olan Edirne’de bulunan Selimiye Camisi ve Külliyesi, Sultan İkinci Selim tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. İnşasına 1568 yılında başlanan cami, 1575 yılında ibadete açılmıştır. Selimiye Camisi ve Külliyesi, cami, medrese, hamam, türbe, imaret gibi binaları da barındıran geniş bir binalar topluluğudur.

Osmanlı mimarisinin en önemli eserlerinden olan cami kompleksi, form ve tasarım açısından son derece özgün, teknik açıdan da üstün niteliklere sahiptir. Hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de Edirne’nin anıtsal bir simgesi olan cami, mimarlık sanatının en görkemli örneklerinden biri olarak gösterilmektedir.
Mimari özelliklerinin yanında süsleme ve bezemeleri ile de dikkat çeken yapının mihrap ve minberi mermer işçiliğinin en üst düzeyde ifadesi olarak görülmektedir. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, her biri eşsiz olan özelliklerinin hiç birinin öne çıkarılmadan tasarlanmış olması yapıya efsanevi bir değer kazandırmaktadır.
Mimar Sinan, caminin inşasına başlamadan önce, kullanacağı tüm malzemeyi inşaat sahasına yerleştirmiş ve iki yıl boyunca bekletmiştir. Böylece zemini önceden sıkıştırarak oturmasını sağlamış ve inşa sonrasında oluşabilecek kaymalara ve çatlamalara önlem almıştır.
“Ustalık eserim”
Asıl adı Yusuf olan ve yapıtlarıyla dünyanın en önemli mimarları arasında yer alan Mimar Sinan, tarihimize Koca Mimar Sinan Ağa olarak geçmiştir. “Mimar Sinan” olarak anılsa da sadece mimar değil, aynı zamanda inşaat mühendisi ve şehir planlamacısıdır.
22 yaşında, Yavuz Sultan Selim döneminde Anadolu’dan İstanbul’a devşirme asker olarak getirilmiş, Acemi Oğlanlar Ocağı’na girerek, dönemin ünlü mimarlarıyla çalışmıştır.
Prut nehri üzerine kurdurduğu köprü ile baş mimarlık görevine yükselen Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman, II.Selim ve III.Mahmut döneminde bu görevi sürdürmüş, dört yüzü aşkın yapının baş mimarlığını üstlenmiştir.
Mimar Sinan, Selimiye Camisi ve Külliyesi’ni 80 yaşında yaşında yapmış ve anıtsal yapıyı “ustalık eserim” olarak tanımlamıştır. Cami ve külliyesi, Mimar Sinan’ın yaratıcı dehasının bir başyapıtı olarak kabul edilmektedir.
Neden Edirne?
İkinci Selim’in caminin yapımı için Edirne’yi seçmiş olmasının nedenleri konusunda çeşitli görüşler yer almaktadır. Bunlardan en geçerli olanı, İkinci Selim’in gençlik yıllarının Edirne’de geçmiş olması ve bu nedenle kente duyduğu özel ilgi ve sevgidir. Bir diğeri, İkinci Selim’in Avusturyalılarla yapacağı barış anlaşması için şehre geldiği sırada bu fikrin aklına geldiği ve karar verdiği şeklindedir. Din eksenli anlatıma göre ise, İkinci Selim’in rüyasında Hazreti Muhammed’i gördüğü ve caminin yerinin peygamber tarafından işaret edildiğidir.

Edirne’nin merkezinde, eskiden Sarıbayır ve Kavak olarak adlandırılan meydanda yapılmış olan caminin yerinde daha önce Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı bir saray olduğu bilinmektedir. Birinci Murat tarafından yapımı başlatılan, Yıldırım Bayezid tarafından bitirilen Saray-ı Atik, Edirne’ye yapılmış ilk saray olarak tarihe geçmiştir.
Eşsiz kubbe, zarif minareler
Kesme taştan yapılan caminin eşsiz özelliklerinden en başta geleni, 43,28 metre yüksekliğinde ve 31,30 metre çapındaki kubbesidir.
Ağırlığı iki bin ton olan kubbe, sekiz sütun üzerine oturtulmuştur. Sütunlar altı metre genişliğe sahip kemerlerle birbirine bağlanmakta; köşelerde dört, mihrap yerinde ise bir yarım kubbe ile desteklenmektedir.
Kubbenin yapımında daha önce hiç uygulanmamış bir teknik kullanılmış, azametine rağmen tek bir lebi ile örtülmüştür. Sanayi öncesi kubbeli yapı mimarisinin doruk noktası olarak değerlendirilen kubbe, tekniği kadar kalem işi süslemeleri ile de muhteşem bir estetiğe sahiptir.
Caminin aydınlatması, yenilikçi bir tasarımla kubbe kasnağında yer alan 32 küçük pencere ve yüzlerdeki altı sıra halinde üst üste yerleştirilmiş pencereler ile yapılmaktadır. Haremde 342, harem avlusunda ise 42 tane pencere bulunmaktadır. Bazı pencerelerin üstünde eski yazı ile “Allah göklerin ve yerin Nur’udur” yazılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder